20 Kasım 2010 Cumartesi

MAFYA DEVLET

Devlet ve mafya arasında yapısal olarak büyük farkların olduğu kesindir. Ama mevcut uygulamalarda, bu farklar sadece gelişmişlik veya az gelişmişlik bakımından ele alınabilir. Buna aynı işleri yapan iki ayrı kurumun organizasyonel kabiliyet farkları da diyebiliriz.

Örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele alalım. Yerine getirmesi “hak” olan görevlerini bir kenara bırakalım -ki hakka ne kadar riayet ettiği tartışmaya açıktır- ve işlediği suçları, mafya ile kıyaslayarak sorgulayalım…

T.C. yasalarına göre kumar oynatmak yasaktır. Kumar oynatan mafya örgütü, yakayı ele verirse devlet tarafından cezalandırılır. Ama aynı kural devlete işlemez. Devlet, çeşitli piyangolar üzerinden para kazanmayı kendisi için “helal” sayar. (Kumar oynamak da yasaktır ama devletin oynattığı kumarı oynamak serbesttir.)

Mafya kaçak yollarla içki ve sigara dağıtımcılığı yapar. Elbette ki devletin yasağına rağmen... Ama bu işler devletin kendi “tekelinde” olduğu sürece bir sakınca yoktur.

Mafya, dünyadaki en aşağılık insanlar kategorisinde olan kadın satıcılarından haraç alır. Devlet, genel evleri kapatıp kadın satıcılarını cezalandırmak, oradaki zavallı kadıncağızları da korumaya alıp ıslah etmek yerine, bu genel evlerden vergi alır. Devletin “şerefli” polisini de malum yerdeki o sokağın başına kerhane bekçisi olarak diker.

Mafya kendi kurduğu düzene karşı bir tehdit hissederse, tehdit olarak gördüğü unsurları -gücü yetiyorsa- ortadan kaldırır. Devlet, belli kitlelere ulaşıp onları harekete geçirebilecek kabiliyetteki akl-ı selim insanları, sisteme karşı bir tehdit olarak görür ve susturamazsa istihbarat kurumları özerinden faili “meşhur” bir cinayete kurban edebilir.

Bir ironi yapacak olursak: Mafya haraç aldığı insanlara en azından “koruma” hizmeti verirken, devlet, vatandaşını acımasız faizci bankacıların ve diğer bilimum kravatlı haydutların pençesine haksızca terk eder.

“Devlet baba”, mafyaya üstün gelen gücünü kullanarak kendisini legal hâle getirir. Hatta bazen legalite yetmez ve kutsiyete de ihtiyaç duyar. Nitekim Türkiye’de “kutsal devlet” fikri halka dayatılmadı mı, yıllarca? Devletin işlediği daha o kadar legal suç ve zalim uygulama var ki...

Bu yazıyı yazma sebebim, devlet kurumunda köklü değişikliklerin yapılması gerektiğine dikkat çekmekti. Çünkü önümüzdeki dönemde bunun için küçük de olsa bir fırsat var ve istenilirse bu, büyük bir fırsata da dönüştürülebilir. Bu değişiklikler öyle köklü olmalıdır ki vatandaştan haraç alırken hak hukuk tanımayan, küresel elitlerin orta oğlanı hâline gelmiş bürokratların vicdanına tek başına teslim edilmeden; akil insanların ortak aklıyla vücuda getirilmelidir. Hatta öyle ki devletin tabu hâline getirilmiş ideolojisi de artık tartışmaya açılmalıdır…

Hamza Yardımcıoğlu
16.10.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder